Hukuka Uygunluk Sebebi: Bir Kalkan mı, Yoksa Adaletin Maskesi mi?
Hukuka uygunluk sebebi, ceza hukukunda önemli bir kavramdır. Ancak ne kadar “hukuki” olduğu tartışmaya açık. Her zaman adaletin koruyucusu mu, yoksa sistemin baskıcı, denetleyici yönlerinin sadece meşrulaştırıcısı mı? Hukuka uygunluk sebebi, genellikle hukuka aykırı bir eylemin, belirli koşullar altında “yasal” sayılabileceğini ifade eder. Yani, hukuka aykırı bir davranış, bazı özel durumlarda cezasız kalabilir. Ama bu durum, adaletin sağlanması adına ne kadar doğru ve adil bir mekanizma işliyor?
Gerçekten de hukuka uygunluk sebebinin kapsamı, bizlere sorumluluk ve özgürlük anlayışımız hakkında pek çok şey öğretir. Ancak, bu kavramın zayıf yönlerini ve tartışmalı noktalarını anlamadan, hukuka uygunluk sebebine güvenmek çok da doğru olmayabilir. Pek çok hukuki “sebep” aslında adaleti yok sayan bir kalkan işlevi görebilir. Bu da, adaletin tüm insanları eşit şekilde koruyup korumadığını sorgulamamıza yol açar.
Erkekler genellikle çözüm odaklı düşünür. Yasalara uymak veya onlardan sapmak gerektiğinde, genellikle bu kavramları analitik bir şekilde tartışırlar. Stratejik bakış açısı, onların cezaları, suçları ve sistemin nasıl işlediğini anlamalarına yardımcı olur. Fakat, bu bakış açısı bazen hukuka uygunluk sebeplerini, sadece bireylerin eylemlerine değil, toplumun düzenine uygun bir araç olarak görmeye eğilimli olabilir. Yani, onların gözünde, hukuka uygunluk sebebi daha çok bir “politik” mesele halini alır. Ama ya bu “politik” yaklaşım, gerçekten adaletin sesini duymamıza engel oluyorsa?
Kadınlar ise daha çok empatik bir bakış açısına sahip. Onlar, hukuka uygunluk sebebinin ardında yatan “insani” durumları sorgularlar. Onlar için, hukuka uygunluk sebebinin anlamı sadece yasaların değil, toplumsal bağlamın da dikkate alınmasıdır. Bir kadının gözünden bakıldığında, bir eylemin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesinde, toplumsal eşitsizlikler ve insana dair duygusal bağlar önemli bir yer tutar. Çünkü kadınlar, daha çok hayatın her alanında maruz kaldıkları haksızlıkları, adaletsizlikleri hissedebilirler.
Hukuka uygunluk sebebinin eleştirilecek en büyük yönlerinden biri, yalnızca yasa koyucunun bakış açısına odaklanmasıdır. Örneğin, bir kadın kendisini savunmak için karşısındaki kişiye şiddet uyguladığında, toplum tarafından genellikle “bunun ardında ne vardı?” diye sorgulanmaz. Ancak, bu tip bir olayda erkeklerin hukuki bakış açısı, şiddetin her koşulda cezalandırılması gerektiği yönündedir. Bu durumda, kadınların hakları ne kadar dikkate alınır? Hukuka uygunluk sebebinin yasal metinlere indirgenmesi, kişisel ve toplumsal bağlamları göz ardı etme riski taşır.
Örneğin, bir kişi evinde partnerine şiddet uyguladığında ve şiddet, ona uygulanan psikolojik baskılar, sosyal çevresi veya geçmişindeki travmalar nedeniyle gerçekleşmişse, hukuka uygunluk sebebi olarak bunu savunabilir mi? Erkeklerin bakış açısıyla, eylem bir suçtur, bir kişi hukuk kurallarına uymalıdır. Ama kadınlar, empatik bakış açılarıyla durumu farklı ele alabilirler: Acaba o kişi, o şiddeti yaşarken içindeki travmalarla baş edebilmek için ne kadar baskı altındaydı? Toplum, geçmiş travmaların ve baskıların bir sonucu olarak bu eylemleri nasıl anlamalı?
Hukuka uygunluk sebebinin doğasında yatan en tehlikeli nokta, yasal bir hakkın, aslında toplumsal haksızlıkları gizlemesi ve meşrulaştırmasıdır. Sadece hukuka aykırı eylemleri değil, bazen devletin ya da güç sahiplerinin toplumsal yapıyı kontrol etme yöntemlerini de yasal çerçevede meşrulaştırabiliriz. Burada, sistemin bize ne söylediği değil, sistemin kimlere hizmet ettiği önemlidir. Hukuka uygunluk sebebinin sadece “yasal” bir savunma aracı olarak kullanılmasi, bazen baskı altında olan insanların haklarını göz ardı etmek anlamına gelebilir.
Bir başka açıdan, hukuka uygunluk sebebi; bireyin eylemlerinin sadece kendi çıkarlarına hizmet etmesinin ötesinde, toplumun geneli için kabul edilebilir bir durum oluşturması gerektiği fikrine dayanır. Bu durumda, sorulması gereken soru şudur: “Toplumun hangi değerleri, hukuka uygunluk sebebinin ardında duruyor?” O zaman aslında, hukuka uygunluk sebebi sadece bireyin değil, tüm toplumun neye değer verdiğini yansıtan bir kavram haline gelir.
Hukuka uygunluk sebebinin gerekliliği, kesinlikle inkâr edilemez. Ancak, bu kavramın potansiyelinde barındırdığı güç, kimi zaman toplumun baskıcı ve haksız yapılarının meşrulaştırılmasında kullanılabilir. Peki, gerçekten adaletin temelini oluşturuyor mu? Yoksa, toplumda marjinalleşmiş gruplar için, sistemin onları koruyacağına dair kurallardan mı bahsediyoruz?
Sizce hukuka uygunluk sebebi, sadece yasa koyucuların çıkarlarını mı savunuyor, yoksa toplumsal adaleti sağlamada bir araç mı olmalı? Hukuki olarak ne kadar doğru olsa da, toplumsal bağlamda ne kadar adil? Bu konu hakkındaki fikirlerinizi bizimle paylaşın.