Fiilen Yapılan İş: Tarihsel, Akademik ve Kuramsal Bir İnceleme
“Fiilen yapılan iş” kavramı, sosyo-ekonomik yapıları, üretim ilişkilerini ve toplumsal normları anlamada önemli bir yer tutar. Ancak bu kavram, tarihsel süreç içinde farklı ideolojik çerçevelerle yeniden şekillenmiş, farklı sosyal sınıflar ve cinsiyetler tarafından farklı biçimlerde deneyimlenmiştir. Bir akademisyen olarak, bu yazıda “fiilen yapılan iş” kavramını eleştirel teoriler perspektifinden, tarihsel ve kuramsal arka planı ışığında incelemeyi öneriyorum. Çünkü iş, yalnızca bir üretim faaliyeti değil, toplumsal ilişkiler, iktidar yapıları ve bireylerin toplumsal rollerinin yansımasıdır. Bu yazıda, fiilen yapılan işin, cinsiyetçi üretim ilişkileri ile nasıl şekillendiğine ve modern toplumdaki etkilerine dair derinlemesine bir inceleme sunacağım.
Fiilen Yapılan İş: Tanım ve Tarihsel Arka Plan
Fiilen yapılan iş, genellikle fiziksel, somut ve ölçülebilir bir üretim süreci olarak tanımlanır. Ancak bu tanım, işin yalnızca iş gücü ve üretimle ilişkisini vurgularken, işin sosyal ve kültürel boyutlarını göz ardı etme riskini taşır. Tarihsel olarak bakıldığında, işin tanımı zaman içinde büyük bir dönüşüm geçirmiştir. Feodal toplumda iş, büyük ölçüde tarım ve zanaat üretimiyle sınırlıyken, sanayi devrimi ile birlikte işin biçimi ve iş gücüne olan bakış açısı dramatik şekilde değişmiştir. Karl Marx, işin sadece üretim faaliyetleri olarak görülmesini eleştirerek, işin toplumsal ilişkilerle sıkı bir bağlantı içinde olduğunu savunmuştur. Marx’a göre, iş, yalnızca değer yaratma aracı değil, aynı zamanda sınıfsal yapıları ve toplumsal eşitsizlikleri yeniden üreten bir güçtür.
Sanayi toplumunun ardından, postmodern toplumda fiilen yapılan işin doğası da değişmiştir. Hizmet sektörü ve dijital ekonominin yükselmesiyle birlikte, işin daha soyut hale geldiği ve fiziksel emeğin yerini zihinsel emeğin aldığı bir döneme girilmiştir. Ancak bu dönüşüm, işin cinsiyetçi ve sınıfsal dinamiklerini tam olarak ortadan kaldırmamıştır. Feminist teoriler, özellikle Nancy Fraser ve Judith Butler, işin cinsiyet temelli rollerle nasıl biçimlendiğini, kadınların genellikle “görünmeyen” iş gücünü üstlendiklerini ve bu işlerin toplumsal değeri ile ilişkili yapısal eşitsizlikleri vurgulamıştır.
Akademik Tartışmalar ve Eleştirel Perspektifler
Günümüz akademik tartışmalarında, fiilen yapılan işin sadece ekonomik üretimle değil, aynı zamanda kültürel ve duygusal işlerle de bağlantılı olduğu savunulmaktadır. Michel Foucault’nun iktidar ve disiplin kavramları, işin ve emeğin nasıl toplumsal yapıları yeniden ürettiğine dair önemli bir anlayış sunar. Foucault, işin sadece ekonomik değil, aynı zamanda bireylerin bedenleri, düşünceleri ve toplumsal davranışları üzerinde de bir denetim mekanizması işlevi gördüğünü öne sürer. Bu bağlamda, fiilen yapılan işin, toplumsal düzenin ve normların inşasında merkezi bir rolü vardır.
Özellikle Feminist Ekonomi alanında yapılan çalışmalar, işin yalnızca ekonomi bağlamında değil, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin yeniden üretildiği bir alan olarak ele alınmasını savunur. Feminist ekonomi, ev içindeki emeği, bakımı ve duygusal işlerin de fiilen yapılan işler arasında sayılması gerektiğini belirtir. Sylvia Walby ve Arlie Hochschild gibi teorisyenler, bu tür işler üzerinde durarak, kadınların toplumsal olarak “görünmeyen” ancak hayati derecede önemli işlerde nasıl istihdam edildiğini tartışmışlardır. Kadınlar, genellikle aile içindeki bakım işlerinde fiilen çalışan ama toplumsal olarak değer görmeyen emekçilerdir.
Erkeklerin Stratejik ve Kadınların Sosyal-Duygusal Yönelimleri
Erkeklerin, genellikle daha rasyonel-analitik bir bakış açısıyla fiilen yapılan işe yaklaşması, toplumun tarihsel olarak inşa ettiği cinsiyet rollerine dayanır. Erkekler, genellikle üretim sürecinin daha görünür ve değerli olan tarafında yer almışlardır. Bu bağlamda, erkeklerin iş dünyasında genellikle daha stratejik ve güç odaklı bir yaklaşım sergileyerek, verimlilik ve kar maksimizasyonu üzerine odaklandığı söylenebilir. Erkeklerin işin “görünür” yüzünde yer alması, bu işlerin toplumsal değerinin belirlenmesinde de etkili olmuştur.
Kadınlar ise daha çok sosyal-duygusal işlerde yer almışlardır. Bakım ve ev içi işler gibi “görünmeyen” işler, toplumsal olarak kadınların sorumluluğunda olmuştur. Kadınların bu işlerdeki duygusal ve empatik yönelimleri, onları toplumda daha toplumsal etkileşim ve bakım odaklı bir rol üstlenmeye zorlamıştır. Ancak, bu işlerin değerinin toplumsal olarak küçümsenmesi, kadının toplumsal statüsünü ve ekonomik bağımsızlığını da sınırlamıştır. Eva Feder Kittay’ın çalışmaları, kadınların ev içi bakım işlerinin toplumsal yapılar tarafından nasıl dışlandığını ve bu durumun kadınların iş gücüne entegrasyonunu nasıl zorlaştırdığını gösterir.
Gelecekteki Kuramsal Etkiler
Fiilen yapılan işin analizinde, gelecekteki kuramsal etkiler, teknolojik gelişmeler, dijitalleşme ve postkapitalist teorilerin etkisiyle daha da karmaşık hale gelecektir. Yapay zeka, otomasyon ve dijital emeğin yükselmesiyle birlikte, fiilen yapılan işin sınırları yeniden çizilmektedir. Bu dönüşüm, sadece iş gücü ilişkilerini değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ve sınıf farklarını da dönüştürebilir. Ancak, bu süreçte, feminist teoriler ve sosyal teoriler, işin yeniden tanımlanmasında önemli bir rol oynamaya devam edecektir.
Peki, fiilen yapılan işin görünmeyen boyutları ne kadar toplumsal değere sahiptir? Ve bu işlerin görünür kılınması, toplumsal eşitsizlikleri ne ölçüde dönüştürebilir? Teknolojik değişim, işin değerini yeniden şekillendirecek mi, yoksa yalnızca var olan eşitsizlikleri mi pekiştirecek? Bu sorular, gelecekteki kuramsal tartışmaların ana eksenini oluşturacaktır.